Bir Cumartesi alışveriş keyfi yapmak istediniz. Bir taraftan alışveriş yapmak size çok iyi gelecek, diğer taraftan da dolabınız giymediğiniz eşyalarla dolu ve bunlara yenisini eklemek hem dolabınızda hem de vicdanınızda fazlasıyla yer kaplayacak. Şaşırtıcı değil, İngiltere’de yapılan bir araştırmaya göre İngiliz kadınlarının dolabında ortalama 285 poundluk hiç giyilmemiş kıyafet var.
Modanın Sürdürülebilirlik Sorunu
Konu sadece giysilerin gardıroplarımızda kapladığı yer ile sınırlı kalsa iyi. Son dönemlerde birbiri ardına gelen trajediler, özellikle giydiğimiz giysilerin üretildiği fabrikalardaki kötü çalışma koşulları, çocuk işçiler, yıkılan fabrikalar ve atık giysilerin doğa üzerinde yarattığı korkunç etki derken, günümüzün bilinçli müşterisi giysileri artık bir moda ürünü olarak görmeyi bıraktı.
Ortaçağda insanlar tükettikleri eşyaların özelliklerinin onlara geçtiğine inanırlardı. İşte bu nedenle lüks sınıfına giren ve “gereksiz” kabul edilen birçok ürün günah kabul edilir kullanılmazdı. Aslında burda günah kabul edilen ürünün kendisi değil giyen kişiye hissettirdikleri, yani satın alan kişide yarattığı duygusal etki idi.
Çöken fabrikalarda üretilen, çalışanların acısı ile dikilen giysileri kim giymek ister ki? Tüm bunlardan haberdar iseniz tüketici olarak tepki vermemeniz mümkün değil, çünkü bunun parçası olmak kimseyi gururlandırmaz. Peki buna rağmen moda ve tekstil dünyası neden sonu gelmeyen etik problemlerle sarsılıyor? Ve moda markaları ne yapmalı?
Sürdürülebilirlik kavramı birçok sektörde olduğu gibi moda sektöründe de sıkça konuşuluyor fakat petrol endüstrisinden sonra doğaya en zararlı ikinci endüstri olan tekstil endüstrisinde sürdürülebilirlik derin bir kuyu. Bunun nedeni de üretimin kaynaklarının çoğu zaman tespit bile edilememesi. Hız kaygısı ile sürekli tasarım ve üretim yapan bu sektörde markalar üretimin tamamını kendileri karşılayamadıkları için bazen kim olduğunu bile bilmedikleri üreticilere üretim yaptırıyorlar. Çünkü kendi tedarikçileri de başka tedarikçileri kullanıyor. Bunun yanında, tekstil sektörü bitmiş ürünlerden ibaret gibi görünse de yan sanayi fiyatlara ve üretime etki etmekle birlikte çoğu zaman müşterilerin gözünden uzakta. Tüm bunlar şu soruyu doğuruyor. Satın aldığım ürünün ardındaki değerleri nasıl anlayabilirim?
Markalar Kurumsal Kültürlerini Biliyor ve Yansıtıyorlar Mı?
Ünlü örgütsel psikolog Edgar Schein’a göre kurumsal kültür şirket içindeki kişi ve grupların paylaştığı değerlerin yarattığı bir davranış kalıbı. Aslında kurum kültürü bireylerin, ve liderlerinin değerleriyle ve bunların paylaşımı ile şekilleniyor. İşte bu nedenle, şirket içinde çalışanların paylaşıp içselleştirmediği hiçbir değer kurumsal kültürde yer bulamaz, yazılı olarak evet, ama davranışsal olarak asla. Peki öncelikle kurum içinde paylaşılmayan değerler müşteriye yansıyabilir mi? Hayır.
Üçlü Kar Hanesi
Sürdürülebilir moda aktivistlerinden oluşan global hareket Fashion Revolution’ın da dediği gibi “Doğaya, insana, yaratıcılığa ve kara eş derecede önem veren bir moda sistemi mümkün”. İşte bu sözle Fashion Revolution sürdürülebilirliğin üçlü kar hanesi kavramına gönderme yapıyor, buna göre bir kurumun performansı sadece karlılık oranı ile değil aynı zamanda çalışanlarına, ve yeryüzüne kattığı değer ile de ölçülmeli. Fashion Revolution derneğinin 219 moda markası ile yaptığı bir araştırmaya göre markaların sadece yüzde 12’si çalışanlarına asgari ücretin üstünde maaş vermek konusunda çabalarını ispatlayabiliyor. Bangladeş’te bir tekstil işçisinin yaşam kalitesini garantileyecek paranın sadece dörtte birini kazandığını düşünürsek bu büyük bir sorun.
Sosyal sorumluluğu şirket kültürünün içine katmak, ve karlılığa pozitif etki yaratırken doğaya ve kişilerin yaşam haklarına en yüksek katkıyı sağlamak şirketlerin yeni amacı olmalı. Skandallarla sarsılan moda sektörünün bu yolda yapması gereken çok şey var, ilki de şeffaflık üzerine çalışmak. Yani alışveriş yaparken hangi ürün veya markaya yatırım yapacağına karar vermesi gereken müşteriye mümkün olduğunca fazla bilgi vermek. Fashion revolution organizasyonunun şirketlere kendilerine sormalarını önerdiği bazı sorular şunlar:
- Ürünler nerede ve kimler tarafından yapılıyor? Bu bilgiye müşteriler ulaşabiliyor mu?
- Şirket çalışanlarının hakları gözetiliyor mu, yasal kurallara uyuluyor mu? Bu konuda bilgi şeffaf bir şekilde açıklanıyor mu?
- Üretimin yarattığı çevre kirliliğine karşı önlem alınıyor mu? Bu önlemler müşteriler ve sivil toplum örgütleri ile paylaşılıyor mu?
- Müşteriler ve sivil toplum örgütleri markanın sürdürülebilirlik çabasının bir parçası haline geliyor mu (H&M’in kullanılmamış giysileri toplaması gibi…)
Son olarak da en önemli konu şu, şirket içinde bu değerlerin yerleşmesi, devamının sağlanması ve korunmasını sağlayacak lider kim?
Bu yazı ilk olarak Marquette dergisi Eylül-Ekim 2016 sayısında yayınlanmıştır.
İhtiyacınız olan bir ürünü ya da kıyafeti sıfır almak yerine, 2. el olanını almanız hem size hem de topluma ve dünyaya katkı sağlar. 2. el ürün ve kıyafetlerin alınıp satılması tüketimi yavaşlatır, doğal kaynaklarımızın korunmasına yardımcı olur. 2. el yaşam tarzını destekliyor, ben de sizinle bir makale paylaşmak istiyorum izninizle: https://www.tarz2.com/kendimiz-Icin-toplumumuz-Icin-dunyamiz-Icin-2-el-yasam