Geçtiğimiz günlerde Londra Moda Haftasında bir olay yaşandı. Moda haftalarında çok da görmeye alışkın olmadığımız türden bir olay. Çevreci eylemleri ile bilinen Extinction Rebellion topluluğu, defilelerin 3. haftasında tam da Victoria Beckham’ın şovunun olduğu sırada bir grup aktivist ile yolları insan bloklarıyla doldurdu. Sloganları ise şuydu:
Ölü bir gezegende modadan söz edilemez.
Gruptakilerin hepsi yas tutmayı sembolize eden siyah kıyafetler giyiyorlardı. Çevresel tahribat sonucu hayatları mahvolan insanların yası. Bu defa merceklerinde “iklim değişikliği” ve bunun en büyük sorumlularından biri olan moda (hızlı moda) vardı. Extinction kurucularından ve kendisi de bir moda tasarımcısı olan Clare Farrell “Herkesin kıyafet ihtiyacı var fakat günümüzde ürettiğimiz miktar bu ihtiyacın çok ötesinde. İşte biz de bu sebeple Moda Endüstrisini hedef alıyoruz çünkü çevreye en çok zarar veren sektörlerden biri o. Doğadaki karbon miktarının çok büyük bir kısmını ihtiyacımız olmayan kıyafetleri üretmek için kullanıyoruz.”
Modada Karbon Tüketimi
Karbon doğadaki bileşenlerin yaklaşık %95’ini oluşturur. Çok sayıda organik bileşiğin temel maddesidir. Yani karbon tüketimi demek bir nevi doğa tüketimi ve tahribatı demek. Moda ürünlerinin üretilmesi ise elbette doğaya bağımlı. Fakat günümüzde bu, yararlanmaktan çok sömürmek konumuna geçmiş durumda. Firmalar sürekli daha çok satmaya odaklı. Bunu da daha fazla üretip, olabildiğince ucuza mâl ederek yapıyorlar.
“Tüketici fiyat endeksine bakarsanız, son 30-40 yıl içinde fiyat aralığında en çok düşüş yaşayan eşya kıyafetler. İnsanlar da doğal olarak daha çok almaya meyil ediyor.” Fakat hızlı moda veya lüks markalardan alışveriş yapan tüketicilerin çok büyük bir kısmı seçimlerinin sonuçlarını düşünmüyor. “Bir şeylerin nereden geldiğini düşünmeyen insanlara bunu hatırlatmak oldukça önemli” diyor Clare Farrell.
Alıyoruz Kullanmıyoruz
Bu kadar çok kıyafeti alıyoruz fakat elbette bu kadar çok kıyafeti kullanmıyoruz, alım ve kullanım oranı arasında büyük bir ters orantı var. Farrell’in verilerine göre “Küresel kıyafet tüketimi son 15 yılda iki katına çıkarken kullanılırlık oranları %36 azaldı. Bunun yavaşladığına dair de hiç bir gösterge yok. Üstelik Londra Moda haftası gibi organizasyonlar da bu sürdürülemez büyümeyi teşvik ederek körüklüyor.”
Günümüzde alınan kıyafetin artık bir değeri yok. Her şey çok hızlı değişiyor ve değişim tüketiciyi elinde olandan soğutacak şekilde planlanmış. Kaçımız “giyecek kıyafetim var, o halde başkasına ihtiyacım yok” diyebiliyoruz? Bir şekilde tüketmemiz gerektiğine ikna edilmiş durumdayız. Düşünmeden alışveriş yapıyoruz. Fakat düşünmek zorundayız. Biz aldığımız şeyleri düşünmeye başlamazsak hiç bir zaman bu aldığımız tişört son tişört olmayacak ve o tişört aslında bizi mutlu etmeye de yetmeyecek çünkü her zaman daha iyisi olduğuna ve bir tane daha almamız gerektiğine şartlanmış durumdayız.
Aslında bu noktada daha bilinçli tüketim yapmak için yapmamız gereken şey biraz daha fazla ihtiyaçlarımıza odaklanmak. O zaman aldığımız şeyler de bizim için daha kıymetli olacak. Çünkü bir şeyin miktarı arttıkça aslında değeri de ortadan kalkıyor. Yani az olan şey daha kıymetli hale geliyor, çok olan şey de mutluluğa götürmüyor. Doğayı tahrip etmesinin yanı sıra kişisel olarak da hiçbir getirisi yok.
Aldığımız şeyin bir maliyeti olduğunun farkına varmak zorundayız. Hiçbir şeyden ve hiç kimseden bağımsız olarak tüketim yapmıyoruz, yaptığımız tüketimin sonu doğaya, o ürünleri üretmek için kanlarını, terlerini ortaya koyan insanların haklarına kadar dayanıyor.
Madalyonun bu yüzünden bakıldığı zaman tüketim sadece bir tişörte para verip onu almaktan çok daha fazlasını ifade etmeye başlıyor.
Gerçekten tüketim hızımız bugünkü haliyle devam ederse yakın bir gelecekte geç kalınmış olduğunu farkedeceğiz. Yapmamız gereken tek şey niye ve nereden aldığımızı bir miktar daha fazla düşünmek. Çünkü ufacık bir harcama diye gördüğümüz şeyin aslında nasıl bir zarar silsilesini etkilediğini gözardı etmemeliyiz.