Hillary Clinton’ın First Lady olarak Nisan 1994’te yaptığı ilk basın toplantısı tarihte “pembe basın toplantısı” ve “tatlı ve pembe basın toplantısı” olarak yerini alalı yıllar oldu. Clinton Beyaz Saray’da düzenlediği bu basın toplantısında vergiler hakkında konuşurken tüm dikkatler üzerindeki pembe ceket ve içlikteydi. Hatta Washington Post’un moda eleştirmenlerinden Robin Givhan, First-Lady’nin kıyafeti için “Bu pembe moda bir takım değil, bir pazarlama taktiği” açıklamasını bile yapmıştı. Moda tarihinde hiç bir renk pembe kadar pop psikolojiyle ilişkilendirilmedi. Bunun sebeplerinden biri de bir sürü kültürde pembenin kadın üniforması olarak akıllarda kalması. (Clinton first-ladyliğinde Beijing’de katıldığı “Kadın Hakları İnsan Haklarıdır” adlı konferansta da pembe giymişti).
Pembe’nin Cinsiyeti Var Mı?
Pembenin feminenlikle bağlantısı aslında o kadar da geriye dayanmıyor; aynı şekilde feminenlik bu rengin tek çağrıştırdığı anlam değil. Podyumlarda pembe rengine rastladığımızda ( ister Prada olsun isterse Comme des Garçons) bu rengin anlamını hep diğer renklerden daha farklı çözümlemeye çalışıyoruz.
Kanye West 2012 yılında “… pembe rengi varken insanlar niçin maviyi seçsin ki? Pembe kuşkusuz çok daha iyi bir renk” demişti. Miuccia Prada’dan Karl Lagerfeld’e kadar yıllar boyunca pek çok tasarımcı moda dünyasında hep bu konuyu tartıştı.
2014 yılında The Museum of Fine Arts Boston’da gerçekleşen “Think Pink” – “Pembe Düşün” sergisi bu rengin zaman içinde nasıl kadınlara hitap eden bir renge dönüştüğünü açıklıyordu. Eserlerde 1700’lerde hem kadınların hem de erkeklerin pembe giydiğini gösteriliyordu. Hatta 18. yüzyılda resmedilmiş iki erkek çocuğuna ait portrelerde çocukların brokar pembe elbiseler giydiği görülüyordu. Bu durumu akademisyon Jo Paoletti kitabı Pembe ve Mavi’de şöyle açıklıyor: “…yıllar boyunca pembe sağlık ve gençlikle özdeşleşmiş bir renkti.” Boston’da bulunan bu sergi aynı zamanda 1918 yılına ait erkek çocukları için bir kıyafet katalogunu da sergiliyordu. Küratör Michelle Finamore’a göre pembe hem güçlü hem de tutkulu bir renk. Ne de olsa pembe kırmızı’dan oluşan bir renk.
Uyumlu Ama Vahşi Bir Pembe
Pembe renginin kadın modasında daha etkin olması ise 2. Dünya Savaşı sonrası Christian Dior’un romantik New Look’u ortaya çıkarmasıyla oldu. ‘New Look’ savaş dönemindeki depresif ruh hali ve kumaş kısıtlamaları altındaki modaya bir reaksiyon olarak ortaya çıkmıştı. Savaş sonrası erkekler yavaş yavaş iş dünyasına dönmeye başlamışlardı ve kadınlar da yeniden evlerindeki hayatlarına dönüyorlardı. Bu dönemde kadınlara yönelik bir pazarlama stratejisi olarak birçok firma, pembe tonlarında ev eşyaları piyasaya sürdü. Pembe, artık kadınlara yönelik eğlenceli ve moda bir renk olmuştu. Açık pembe ve gri Dior’un New Look’undaki yapıtaşı renkler arasındaydı. Ama tasarımcı yine de pembeyi feminen dürtülerler uyandırması için seçmemişti. 1948 yılında verdiği bir röportajda ” ben uyumlu bir adamım ama vahşi zevklerim var.” diyordu.
Bir başka pembe dahisi Elsa Schiaparelli ise iki dünya savaşı arasında pembenin farklı bir tonunda öncü oldu. Schiaparelli’ye göre pembe aydınlık, imkansız, cüretkar ve hayat veren bir renk. Schiaparelli’nin en sevdiği kırmızı tonu ve biraz beyazın karışımı olan bu renk kendi deyimiyle “shocking pink”- “şok eden pembe” olarak anılıyor. 1937 yılında Shocking! olarak adlandırdığı parfümüyle aynı isme sahip olan bu renk Dior’un floral tonlarından çok daha fuşya bir tona sahip. Schiaparelli’ye göre bu renk hem şok edici hem de saf.
Chanel ve Prada Pembeleri
Kay Thompson ve Audrey Hepburn’un rol aldığı ünlü film Funny Face’de söylediği Think Pink şarkısı gibi 50’li yıllarda pembe yeni şeyler simgeliyordu. Şampuanlardan, diş macunlarına hatta mutfak musluklarına kadar pek çok yerde pembe kullanılmaya başlanmıştı. Pembe, modern dünyanın daha doğrusu dönemin tüketim toplumunun simgesi haline gelmişti.
1990’lı yılların ortalarındaki ekonomik gelişmeyle Gianni Versace ve Karl Lagerfeld plastik pembesi rengini sıklıkla kullanır oldular. Chanel’in S/S 96 defilesinde Claudia Schiffer’ın podyumda Chanel logolu pembe eşofmanlarla yürümesi unutulmaz anlardandı.
Pembe renginin ticari cazibesi ise Miuccia Prada’yı yıllarca bu rengi kullanmaktan uzak tutan gerekçeydi. Miuccia Prada Sonbahar/Kış 15 koleksiyonunda hayvan printleri, şeker pembesi tonlarında parçalar sergilediği defilesinin ardından yaptığı ” tüm dünya sıradanlığa doğru gidiyor. Bu yüzden de bu şov hayvan printleri, pembe kurdelalar ve semboller üzerineydi- insanlar bunları istiyor.” açıklaması moda dünyasındaki pembe tartışmalarında önemli bir etki yarattı. Pembe rengine karşı her zaman biraz soğuk ve dikkatli davranan tasarımcı, 2004 yılında The Independent’ta açıklamasında pembe ayakkabıları kıskanarak büyüdüğünü çünkü annesinin o küçükken sadece kahverengi ayakkabılar giydirdiğinden bile bahsetti.
Pembe rengi aslında yıkıcı bir imaja da sahip. Bu büyük ölçüde punk’ın etkisine bağlı. Terry ve Tricia Jones tarafından kurulan ve ilk defa 1980 yılında yayınlanan I-D’nin ilk kapağı pembe rengindeydi. Siouxsie Sioux gözkapaklarını elektrik pembesi renginde boyarken, Courtney Love pembe elbisesiyle ve Kathleen Hanna ise denizkızı Ariel logosu olan pembe tişörtüyle poz veriyordu.
Pembe’nin Geleceği Ne Olacak?
Son senelerde ise pembe cinsiyet tartışmalarına karışan bir renk haline geldi. Özellikle de podyumlarda her iki cinsiyet için de kullanılabilirliğini yeniden kazanmaya başladı. Alessandro Michele İlkbahar/Yaz 17 koleksiyonu için dövmeli erkek mankenler üzerinde pembe üstler sergiledi. Uçuk pembe, Shayne Oliver’ın okul ilhamlı İlkbahar/Yaz koleksiyonunda hem erkek hem kadın mankenlerde kullandığı temel renk tonlarındandı.
İlginç bir şekilde pembe, varsayılan cinsiyet sınırlarından çıkıp yeni yeni bir feminizm sembolü olarak kullanılmaya başlandı. Geçtiğimiz günlerde gerçekleşen Kadın Yürüyüşünde yer alan “pussy hat”ler bunun en büyük örneklerinden. Daha az göze çarpan örnekler arasında ise pembe renginin pop kültüründe gelişmeye başlayıp yeniden bir kadın ve güç sembolü olarak yapılandırıldığını görebiliyoruz. Rihanna’nın 2016 yılında VMA’ deki pespembe şovu ve Blue Ivy’nin 2017 Grammys’de giydiği pembe ceketi bunlar arasındaki örneklerden.
90’lı yılların pembe pop-kültür ikonları arasında, giydiği tafta Ralph Lauren prenses elbiseyle 99 yılında Oscarlara katılan Gwyneth Paltrow’u gösterirken; günümüzün ise pembe pop-kültür ikonunu Cranes in the Sky klibinde giydiği pembe ceketiyle Solange olarak seçebiliriz.
Klipte yer alan pembe kabarık pofuduk, katmanlı kıyafet, koruyucu ama bir o kadar da keyifli bir izlenim veriyor. Akıllara getirdiği tüm bu anlamların ötesinde aslında pembe sakinleştiren ve rahatlatan bir renk. 1960 ve 70’li yıllarda araştırmacı Alexander Schauss pembe renginin psikolojik anlamlarını araştırırken P-618 diye adlandırdığı bir ton geliştirdi. Daha sonraları Baker- Miller pembesi olarak adlandırılan bu tonun kalp atışı ve nabzı dengelemek, solunumu iyileştirmek gibi etkileri olduğu araştırmalarla keşfedildi. Tasarımcı Sander Lak’e göre hem ekonomik hem de siyasi olarak karışık bu dünyada daha sık pembe giymek iyi bir çare olabilir. Gerçekten de pembe giyerseniz, daha mutlu hissedeceksiniz.