Slow fashion yani “yavaş moda”, günümüzde baskın olan tüketim ve hız odaklı moda endüstrisine karşıt bir akım olarak ortaya çıkmıştır.
Bildiğimiz üzere, son yıllarda global bir tüketim çılgınlığı söz konusu…Bu sistemi besleyen sektörlerin başında da moda endüstrisi gelmekte. Daha fazla tüketim yaklaşımı; kalite, üretim koşulları, tasarım değeri gibi bazı ana unsurların gözardı edilmesine ve buna bağlı olarak satın alım ve üretim modellerinin değişimine sebep olmuştur.
Günümüzde çoğu insanın içine düştüğü bir tuzak olan, FOMO ( fear of missing out ) gündemi/birşeyleri kaçırma endişesi, aslında sosyal hayata dair tanımlanmış bir deyim olsa da, önemli bir pazarlama unsuru olarak da kullanılmakta…Sürekli tüketim döngüsünü destekleyen ve insanları yeni olanı kaçırmamaya teşvik eden bu algı yönetimi sonucu, değer ve ihtiyaç gözetmeksizin, sadece “birşey satın almanın hazzı” eyleminin kurbanları çoğalıyor.
Sezonluk koleksiyon devrini sona erdiren, “her hafta mağazaya yeni ürün” yaklaşımı tüketiciler için bir cazibe olarak düşünülürken, aslında bilimsel gerçekler tam tersini savunuyor: Tüketici davranışı ve sosyolojik analizler, tüm bu tüketim çılgınlığının aslında insanları mutlu etmediğine, hatta ortaya çıkan sürekli tatminsizlik sonucu mutsuz ettiğine dair kanıtlar sunuyor…
Esas mutluluk hissinin satın alınan ürünle bağ kurulduğunda, hikayesi olan ve kişinin kendisini hikayenin parçası hissettiği zamanlarda oluştuğu bir gerçek.
Hızlı Moda Çevreye Olumsuz Etki Yaratıyor
World Resources Institute ( Dünya Kaynak Enstitüsü)’nün Eylül 2017 panelinde dile getirilen tanım gerçekten endişe verici boyutta; çevreye olan etki gaz emisyonu bazında değerlendirildiğinde; moda endüstrisinin global havacılık sektörü kadar karbon salınımı olduğu, ve başka bir örnekle Rusya’nın hacmi kadar etkilediği, bazı düşündürücü karşılaştırmalar… Toplam küresel karbon emisyonunun 5%’ini moda endüstrisinin oluşturduğu ise rakamsal çarpıcı bir gerçek.
Bir başka çarpıcı rakam ise, üretilen toplam tekstil ürünlerinin %60’ının aynı sene sonunda, tüketim fazlası olarak kaldığı veya kullanımı tamamlanan ürün halini aldığı, yani çöpe dönüştüğü biliniyor…
Bu durumun farkında olan, bilinçlenen ve hızlı modanın tam aksine yavaşlamanın değerinin farkına varan bir kitle de var. Sadece bu alanda kendilerini tanımlayan ve sezonsuz tanımını karşımıza çıkaran markaların sayısı giderek çoğalmakta.
Lüks marka segmentinde de hızlı modaya bir tepki ve bilinçlendirme çabası görmekteyiz. Buna güzel bir örneği, Gucci tasarımcısının Milano Moda haftasında paylaştığı notta gördük : “Kişinin kendini kaybetmesine sebep olan hız mantrasına direnin ! Ucuz olan herhangi birşeyi alma iluzyonuna kapılmayın!”
Geleneksel Moda Takvimi Yaklaşımı Değişiyor Mu?
Ortaya çıkan ve sorgulanmakta olan bir diğer konu, geleneksel moda haftaları takvimi. Fazla tüketimi desteklediğinden dolayı global moda takvimine karşı duruş sergileyen ve sezonsuz koleksiyonlara geçen birçok marka mevcut. Bu alanda bir örnek, Burberry’nin geleneksel moda takviminin aksine yılda 2 sezona geçmesi olmuştu değişim hem ‘ see now buy now ‘ yani koleksiyonu direk satışa sunma, hem de tüketim ihtiyacına göre tanımlanmış bir takvim yaratma açısından bir devrim olarak kabul ediliyor.
Bir başka yenilik de gardrop detox’u yani alışveriş orucu gibi bazı güncel tanımların hayatımıza girmeye başlaması. Sosyal medyanın gücü ile ilham veren kişilerin alışveriş ve modaya dair bu yaklaşımları, geniş kitleleri etkilemeye başladı. Global platformda takip edilen isimlerin bilinçli tüketim çağrıları, hedefine ulaşıyor olsa da, daha çok yolumuz olduğu ortada.
Hızlı moda denince akla gelen ilk markalardan biri olan H&M grubunda ise, dikkat çeken bazı stratejik adımlar söz konusu… Son yıllarda grup bünyesinde doğan yeni markalara bakarsak; ( & Other Stories, COS, Arket ) ortak özelliklerinin tasarıma, materyale ve üretim koşullarına değer vermeleri olduğunu görmekteyiz.
Bu adımların, uzun vadede bakıldığında tüketici davranışlarıyla çok uyumlu bir stratejiye hizmet ettikleri ortada.
Yavaş ve sürdürülebilir moda alanında, yeni ve yaratıcı iş modelleri de ortaya çıkıyor… Bahsedilmesi gereken en farklı girişimlerden biri, LENA – the fashion library.
Burası Amsterdam merkezli bir “giyim kütüphanesi”. Tıpkı bir kütüphane gibi üye olabiliyor ve arşivlerinden dilediğiniz ürünü ödünç alıp, sonrasında değiştirebiliyorsunuz. Markanın ana amacı, fazla tüketim çılgınlığına alternatif bir satış modeli yaratmak, ve oldukça başarılı olmuş görünüyor.
Yavaş moda bir trend veya akım değil, kalıcı bir değer olarak yerini aldı ve moda endüstrisini oldukça değiştirecek gibi görünüyor. Sektörün tüm yorgunluğunu ve stresini düşündüğümde, biraz yavaşlamanın hepimize iyi geleceğine inanıyorum.
doğru konu, doğru bakış açısı. aklına sağlık ;). hep beraber yavaşlayabilmek dileğiyle…
Mrb Sinem Hn,
Yorumlariniz icin cok tskler. Faydali bilgilerle bizleri beslemeye devam ediniz ltf.
Tskler